19 Haziran 2014 Perşembe

Konuşmak ta önemli ama anlamak çok daha önemli..

İnsanlar uzun uzun konuşuyorlar ama anlamanın önemi bence hep ikinci planda kalıyor,daha da ötesi düşünmenin ne kadar gerekli olduğu hiç dikkate alınmıyor. Önce düşünceler olacak ki konuşulsun, Ben fikir ile düşüncenin aynı şeyler olduğunu ve birlikte ele alınması gerektiğini pek sanmıyorum, neden mi? Çünkü insanlar herhangibir konunun üzerinde çok fazla düşünmeden de fikir sahibi olabiliyorlar. Bu tehlikeli ve zararlı birşey aslında ama buna maalesef engel olamayız, çünkü aslında biz de aynısını yapıyoruz zaman zaman, bir konu hakkında düşünmeden ya da -en azından- yeteri kadar düşünmeden fikir sahibi olabiliyoruz daha vahim olan durum da şu ki fikir sahibi olduğumuz konuyu çeşitli şekillerde hemen eyleme dökme girişiminde bulunuyoruz. Buna dur diyebilmeli insan! Oturup üzerinde düşünmeli görüşlerini,fikirlerini.. Bunları herhangibir düşünce sistemiyle akıl ve mantık süzgecinden geçirebilmeli kendine karşı bu konuda her zaman dürüst olmalı çünkü unutmaması gereken şey şudur; doğru, sen onu kabul et ya da etme, gör ya da görme, anla ya da anlama her zaman ama her zaman doğrudur ve oralarda biyerlerde tüm tevazusuyla senin onu bulmanı bekliyordur, Bir biyologun varlığını tahmin edip aradığı ve yıllar sonra bulduğu bir böcek türüdür doğru, Bir fizikçinin delicesine araştırmalara boğulup peşinden koştuğu ve nihayetinde ona yaklaştığı Büyük Patlamanın kozmik kalıntılarıdır, bir ilahiyatçının tüm temiz kalbiyle tanrıyı arayıp bulmasıdır. Yani doğru aslında bunların hepsidir..Ama tek bir şart var bence, yani tek bir önşart olmalı. Üzerinde düşünmek!!! Bu o kadar önemli ki. Hepimizin ulaşmak istediği doğru bilgi değil mi? Hangi birimiz kandırılmaktan hoşlanır, ya da hangimiz kandırıldığını bile bile bu hayatı yaşamak ister? Eğerki ben bundan yani kandırılmaktan ve bunu bile bile yaşamaktan mutluyum diyenlerimiz varsa zaten onlar illüzyonun dogmatik girdaplarında kaybolmuşlardır demektir.Ve bu yazdıklarım en azından onlar nezdinde asla amacına ulaşmamış ve ulaşamayacak demektir, ki bu da onları konu üzerinde yeteri kadar düşünmeye sevk edememiş olacaktır.Gelelim anlayabilmeye..
 Anlamak, yani Arapça söylemiyle idrak - ki bu kelime 3 temel anlamı içerir-, "Anlama yeteneği", "anlayış" , "akıl erdirme" ve bunların yanısıra başka anlamları da vardır "erişme", "ulaşma" ve felsefede ise "algı" olarak karşılığını bulur, Kelamcıların üzerine basa basa vermek istediği anlamı da "tümevarımla özelden geneli kavrayabilme yetisine sahip olabilmek" tir.Neden Arapça kullanımına değindim, çünkü sanırım Arapça'da daha fazla anlama gelebiliyor ve ifade gücü daha kuvvetli gibi.. Özel bir nedenim yok yani.Biliminsanlarına gelecek olursak anlamak onlar için herşeydir, çünkü onlar diğer insanlar gibi hemen anladıklarını düşünmezler ve anlamaya çalışırlar, bilimi harika kılan, özel kılan, onu heyecan dolu kılan şey "anlamaya çalışmak"tır... Dahası bilim anladıkça kendini geliştiren ve daha çok anlamaya yönelen bir disiplindir. Yanlışlanabilir olması bilimin bir eksiği veya hatası değildir,aksine bu durum onun mükkemmelliğinin kanıtıdır.Yanlışlanabilen bilgi gelişime açıktır, bu yüzden biliminsanları "anladıklarını" tartışmaya açarlarki gerçeğe daha da yaklaşabilsinler.Newton'ın teorilerinde yanlışlar olabileceği şüpheci zihinlerce düşünülmeseydi belkide Einstein gibi büyük bir biliminsanını hala daha anlayamamış olacaktık, ve günümüz teknolojisi dediğimiz şey belkide yüzlerce yıl geriden takip edecekti..Bilim yanlışlanabilirdir ve doğruya ulaşmak amacından başka hiçbir amacı yoktur ve olmamalıdır, aksi takdirde bilim olmaktan çıkar ve aslına hakaret niteliği taşımaya başlar.. Ki bu eşzamanlı olarak ta insan aklına hakarettir..
......
İşte bu kadar tanım yaptıktan sonra anlamanın kelime anlamından öteye geçecek olursak, karşımıza nasıl anlamamız gerektiği düşüncesi çıkar ki asıl varmak istediğim konu da bu.. Karşımızdaki insanı anlamaya çalışırken aslında bilimsel methodu kullanmak en güzeli bence. Yani düşüncelerimizin her ne şart altında olursa olsun, ve her ne kadar kesin olduğuna güvenirsek güvenelim, her daim yanlışlanabilir olabileceği ihtimaline açık kapı bırakmalıyız. Bunu şöyle bir örnekle açıklamak istiyorum, misal taş devri zamanında uzak mesafeler arası iletişim mümkünmüydü? Hayır... Hatta bu hayal dahi edilemezdi. Çünkü böyle bir ihtiyaç bile yoktu, o dönemin insanları için cep telefonu hatta sabit telefonlar bile imkansızdı, ve bunu (yani böyle bir teknolojinin imkansız olacağını) o gün sahip oldukları bilgilerle açıklayıp destekleyebilirlerdi bile, zaman yolculuğu yapıp geçmişte yaşayan birisi oraya telefon hatları kurmadan ve ilk telefon görüşmesini sağlamayadan bu kişileri ikna bile edemezdi, hoş :) etse de ona büyücü bile denebilirdi,.. Kısacası o dönemin insanları için telefon ve kıtalararası iletişim "kesinlikle olamaz" konumundaydı çünkü hayali bile kurulamazdı, ama bir söz vardır ya hani "asla asla deme!" diye., işte önemli olan bu söz aslında. Çünkü biz hala birçok şey için "asla!" diyoruz..Düşüncelerimizi değişime açık tutmak bizi düşüncelerimizde zayıf değil aksine daha da güçlü kılar! Ve bunun yani değişime açık duruşun, başından beri anlatmaya mücadele verdiğim "anlamak-idrak etmek" konusunda da bize yol gösterici olacağına hiç şüphem yok.

Özetle, Anlamak gerçekten iletişimde en önemli adımlardan biridir, ve aslında aynı zamanda da çağımızın en büyük sorunlarından biridir. Unutmamamız gereken şey şu olmalı bence, Ünlü Astrobiyolog Carl Sagan'ın kozmolojisinden biraz anladıysam, -biz- yani tüm dünya tek parça halinde birbirine bağımlı birçok dişlinin birbiriyle uyum içerisinde hareket ettiği ve hareket etmek zorunda olduğu tabiri caizse biyo-mekanik bir organizmayız, ve "kendisiyle savaşım içerisinde bulunan bir organizma yok olmaya mahkumdur" Hayatta kalabilmemizi sağlayan yegane tutum, anlaybilme ve değişime açık olabilme gücümüzdür, Bundan yola çıkarak konuşmamızın niceliğinden ziyade niteliğine odaklanmalıyız.

                                                            Herkese iyi akşamlar :)        


                  
                                                                        U.E.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder